15 Ocak 2011 Cumartesi

Katliamın tarihsel sonuçları üzerine

Gazze katliamı, Arap rejimleri ve katliamın tarihsel sonuçları üzerine

Kamuoyunda, İsrail’in neredeyse iki haftadır süren ve sadece Hamas’ı değil Gazze halkını da imhayı amaçlayan saldırısının nedeni olarak Hamas’ın ateşkesi bozması gösterildi. Ateşkesin bozulmasının suçu hemen Hamas’a yüklendi. Hem bizim büyük medyanın, hem de Batı medyasının bize anlattığı hikaye bu. Ateşkesin bitmesinin arkasında yatan asıl gerçeğin ne olduğunu dile getiren hemen hemen yok gibi.

Oysa geçen yılın Haziran ayından bu yana devam eden ateşkes, baştan itibaren gerçek anlamda bir ateşkes değildi. Gazze halkının ve Hamas’ın ateşkesten en önemli beklentisi, sınır kapılarının açılması, ticaretin ve ticari mal nakliyatının normalleşmesiydi. Ama beklenen olmadı. İsrail, tam tersine ateşkesin sürdüğü altı ay boyunca uyguladığı izolasyonu havadan ve denizden büyük ölçüde sürdürerek 1,5 milyon insanın yaşadığı Gazze’ye karşı savaş halini fiili olarak yürürlükte tuttu. Bu tutum, bombalamak ve raket atmaktan çok fazla da farkı olmayan bir savaş haliydi ve yüz binlerce insanı açlığın sınırına sürükledi. Sağlık sistemi başta olmak üzere bütün altyapı hizmetleri felce uğratılarak, Gazze halkı için zaten katlanılmaz olan hayat daha da katlanılmaz hale getirildi.

Bütün bu zaman dilimi boyunca Gazze’ye karşı dört başı mamur bir izolasyon sürdüren İsrail, böylece gerçek bir ateşkesin olmayacağını zaten biliyordu. Arkasından İsrail’in provokasyonları birbirini izledi. İsrailli tanınmış barış aktivisti Uri Avnery’nin Alman gazetesi Die Tageszeitung’da geçen Pazartesi günü dile getirdiği gibi, aylarca Hamas tarafından neredeyse bir tek Kassam raketi atılmamasına rağmen, İsrail sınırdaki tel örgünün yakınında bulunan bir tüneli tahrip etmek için askeri bir birlikle Gazze Şeridi’ne girdi: “Askeri açıdan anlamlı olan, tel örgünün İsrail tarafına bir pusu kurmaktı. Ama asıl amaç, ateşkesi bozacak bir bahane bulmaktı. Bu bahane öyle bir bahane olmalıydı ki, ateşkesi bozmanın suçu Filistinlilerin üzerinde kalmalıydı. Gerçekten de İsrail çok sayıda bu tür küçük eylemler gerçekleştirip Hamas militanlarını öldürünce, Hamas yoğun bir raket atışıyla misilleme yaptı ve – bak şu işe! – ateşkes bitti. Ve herkes, suçu Hamas’a yükledi” (Uri Avnery, taz, 5 Ocak 2009).

Peki, İsrail bununla neyi amaçlıyordu? Avnery’ye göre, Kassam raketleri bahane, İsrail Dışişleri Bakanı Zipi Livni’nin de itiraf ettiği gibi asıl hedef Hamas’ın Gazze’deki egemenliğini ortadan kaldırmak.

Utanç duvarı olarak Arap rejimleri

İsrail’in bu hedefi, yani Hamas’ın yok edilmesi ya da en azından zayıflatılması aynı zamanda İsrail ile hemen hemen bütün Arap rejimlerinin ortak menfaatini oluşturuyor. Aynı şey, Hizbullah söz konusu olduğunda da geçerli. Çünkü Hamas ve Hizbullah, Arap dünyasının baskıcı rejimlerine karşı günümüzde tek muhalefet seçeneğini oluşturuyor.

Başta Mısır, Ürdün ve Batı Şeria’daki Mahmud Abbas yönetimi olmak üzere bölgedeki birçok Arap hükümeti, Hamas ve Hizbullah’ın ortadan kaldırılmasını arzuluyor. Diğer yandan bunu açıkça ifade edemiyorlar, zira Arap halklarının ezici çoğunluğu Filistin davasını destekliyor ve Hizbullah’ın – özellikle 2006 yılındaki Lübnan savaşından sonra – Arapların onurunu temsil ettiğini düşünüyor. Arap rejimleri ise kendi halklarının gözünde yozluk, çürümüşlük ve pasiflik batağına saplanmış durumda.

Katledilen ve sonsuz acılar çeken 1,5 milyon Arabın İsrail’in denetiminde olmayan ve dünyaya açılan tek kapısı, Mısır sınırındaki Refah sınır kapısı. Mübarek yönetimi, katliamın doruk noktasında bile gıda maddeleri ve ilaç sevkiyatı ile yaralıların tedavi amacıyla Gazze'den çıkarılması için sınır kapısını açmıyor. Bütün bunlar bir yana, Yunanistan’dan Endonezya’ya kadar birçok ülkeden Gazze halkının yardımına koşan gönüllü doktorların da Gazze'ye geçişi engelleniyor. “İsrail’in vicdanı” diye adlandırılmayı gerçekten hak eden Uri Avnery, Arap bakış açısından bu gerçekliği “utanç duvarı” olarak görüldüğünü ifade ediyor.

Durum bu minval üzereyken Araplar, Hizbullah lideri Hassan Nasrallah’ın Mısır yönetiminin katliamın suç ortağı olduğu ve “Siyonist düşmanla” işbirliği yaptığı sözlerine nasıl kulak vermesinler? Kaldı ki Arap halkları, bu suçlamayı sadece Mısır Devlet Başkanı Mübarek’in değil, Suudi kralından Mahmud Abbas’a kadar birçok Arap egemeninin de hak ettiği kanısındalar. Abbas’ın Batı Şeria’da katliamı protesto ve Hamas’la dayanışma amacıyla düzenlenen gösterileri yasakladığı ve Hamas sempatizanlarını hapse attığı göz önüne alınırsa, Arap halklarının bu kanılarında haksız olduklarını iddia etmek mümkün değil.

İsrail’in zulmü Filistin El-Kaidesi yaratır mı?

Gazze katliamının muhtemelen hem İsrail hem çürümüş anti-demokratik Arap rejimleri hem de Batı açısından tarihsel sonuçlar doğuracağını kestirmek için müneccim olmaya gerek yok. Arap rejimlerinin katliam karşısındaki utanç verici suskunluklarının ve İsrail’in saldırısına – belki Hamas’ı siyasi arenadan siler umuduyla – verdikleri gizli onayın, kendilerinin tarih sahnesinde silinmelerini hızlandırmaktan öte bir şeye yaramayacağı gün gibi aşikârdır.

İsrail ise Gazze katliamıyla radikal İslamcı olmayan Arap yönetimleriyle sağlayabileceği bir barış olasılığını çöpe atarak tarihi bir fırsatı elinin tersiyle itmiş oldu. Bu imha saldırısının belki de en önemli sonucu, gelecek Filistinli kuşakların daha da radikalleşmesinin yolunu açacak olmasıdır. Bugün “İslamcı” olduğu için Hamas’ın kazandığı demokratik bir seçimi yok sayan ABD ve Avrupa ile Hamas’la masaya oturmayı reddeden İsrail’in muhatabı, yarın muhtemelen İsrail zulmünün doğuracağı – Hamas’ı da devre dışı bırakacak olan – El-Kaide benzeri bir örgütlenme olacaktır. O gün geldiğinde İsrail ve Batı ülkeleri Hamas’ı mumla arayacaklar, fakat o zaman da iş işten geçmiş olacaktır. Bizden söylemesi. (
7/1/2009, Turnusol)

http://www.turnusol.biz/public/makale.aspx?id=3372& pid=5makale=Katliam%FDn%20tarihsel%20sonu%E7lar%FD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder