15 Ocak 2011 Cumartesi

TKP, ulusalcılık, Kürt-İslam düşmanlığı

Yerel seçimler yaklaşırken, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) her yere astığı bir pankart dikkat çekiyor: “Ülkeye çuval geçirenleri durdurun!” Bir yerel seçim afişi ise şöyle: “Durdurun kafamıza çuval geçirenleri ve geçirtenleri!” Yerel seçimlerle hiçbir ilgisi olmayan bu sloganla, Kuzey Irak’ta 2003 yılında yaşanan ‘çuval olayı’na gönderme yapılıyor. Anlaşılan TSK unutuyor, ama TKP unutmuyor. Slogan, Türk askerinin başına çuval geçiren “ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki senaryolarını hayata geçiren AKP’nin durdurulması” talebini içerse de asıl meram başkadır.

Son yıllarda başta TKP olmak üzere Türk solundan kimi çevrelerin mütemadiyen ulusalcı -kendi deyimleriyle “yurtsever”- kulvara yerleşmesi kimilerine garip gelse de, işin doğrusu ortada tuhaf bir durum yok. Kaldı ki bu kulvar değiştirme, maalesef sadece Türk soluna özgü bir olgu değil. TKP’nin kardeş partisi Yunanistan Komünist Partisi, geçen Aralık ayındaki ayaklanmalara sebebiyet veren olayda bir genci katleden polise “emekçi” olduğu hasebiyle sahip çıkarken, ayaklanmacıları “çapulcu” olarak niteleyebildi. YKP’ye göre esas mücadele sokaklarda değil, fabrikalarda verilmeliydi! “Sınıf ekseni” muhafazakârlığı, statükoculuğa ve halk düşmanlığına böyle dönüşüyor.

Milliyetçilik ve ırkçılık, farklı düzlemlerde de olsa diğer ülkelerdeki sol akımlara da sirayet etmiş bir hastalık. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra, genelde Avrupa özelde Alman solunda da ırkçı eğilimler güç kazandı. Örneğin kendilerini “Anti-Almanlar” olarak adlandıran ‘solcu’ Bahamas çevresi Alman solu içerisindeki anti-İslamcı ırkçılığın başını çekerken, Kuran-ı Kerim’i Hitler’in ‘Kavgam’ kitabıyla özdeşleştirebiliyor. Aslında ‘Alman’ın hası olan “anti-Almanların” bu tavrı, insanlık tarihinin en utanç verici suçuyla malul kendi tarihlerinin yükünden, onu Şark’ın omuzlarına atarak kurtulma zavallılığıdır. Yine Alman solunun hatırı sayılır dergilerinden Konkret‘teki bir yazısında Gerhard Henschel, İslam’ı “kana susamış delilerin dini” diye adlandırabiliyor (Konkret, 12/2001).

TKP’NİN KÜRTLERLE DERDİ


Politik tavır ve söylemlerine bakıldığında TKP’nin de kaba bir İslam düşmanlığı güttüğünü, halkı “yobazlık” ile taltif etmesinden, türban (“faşist sembol”) meselesindeki özgürlük karşıtı tutumuna kadar pek çok örnekle kanıtlamak mümkündür. Dört elle “kazanımlarına” sahip çıkmaya çabaladığı Cumhuriyet gibi, bu partinin de İslam dışındaki diğer yumuşak karnı ise Kürtlerdir.

İslam’a karşı husumet, TKP’nin Kuzey Irak’taki Federe Kürt Yönetimi’ne ilişkin açıklamalarında da kendini gösterir. 2 Mart 2008’de Kadıköy’de yapılan “AKP’yi istemiyoruz” mitingindeki konuşmasında dönemin TKP Genel Başkanı Aydemir Güler’in, 2008 başında Kuzey Irak’a yapılan sınır ötesi operasyonun Amerika’nın isteği üzerine planlanandan önce bitirilmesine ilişkin olarak “Türkiye’nin boynunun şimdi biraz daha bükük olduğunu” söylemesi yoruma yer vermeyecek denli açık değil midir?

Şurası açıktır ki Kuzey Irak’ta federe bir Kürt yönetiminin kurulması, diğer kimi sol çevrelerin yanı sıra TKP’nin ulusalcı kulvara geçmesinin müsebbibidir. TKP’ye çuval pankartını yazdıran saik de Kürtlerin mücadelesinin bugün vardığı düzeyden ve federe bir Kürt yönetiminin varlığından duyulan karın ağrısıdır.

Kürt kökenli Kerkük valisine karşı bir suikast hazırlığı içinde oldukları iddiasıyla ABD ordusu tarafından sorgulanan 11 Türk askeri ve Türkmen mihmandarlarının başına geçirilen çuvalı, “ülkeye geçirilmiş”, “başımıza geçirilmiş” sayan ve bunu altı yıl sonra bile bir yerel seçimde ‘malzeme’ olarak kullanan TKP’nin bu yaptığının en ucuzundan ilkel milliyetçi hissiyatları kasten harekete geçirmek olmadığına kim inanabilir ki?

TKP’nin bu tavrının aslında MHP’ye daha çok yakışacağı düşünülebilir, ama en azından Devlet Bahçeli’ye haksızlık etmeyelim. Vahim sonuçlar doğuracağı kesin olan bir Türk-Kürt çatışmasını Bahçeli’nin bizzat engellediği biliniyor. Veli Küçük de zaten Bahçeli için boşuna, “Beşinci kattan aşağı atacağım terbiyesizi” dememişti.

KOMÜNİSTLER IRKÇI OLURSA


Yine 2 Mart mitinginde “Kemalist kardeşlerine seslenerek partiye katılmaları” ricasında bulunan TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ise, “Kürtleri, Talabani ve Barzani kılıklılar mı temsil edecek?” diye sorup, “Kürt kardeşlerine”, “Gözünüzü dışarıya çevirmeyin. Talabani, Barzani kılıklılardan medet ummayın” direktifini veriyordu. Belli ki bu sözler, Kuzey Irak’taki Kürt devletini “milli birlik ve beraberlik” için tehlike olarak gören anlayışın komünist (!) versiyonuydu.

TKP’nin çıkardığı Yurtsever gazetesinde geçen yıl yayınlanan bir Mehmet Metiner ‘eleştirisinde’, hakeza Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’den alaylı bir dille Metiner’in “Celal amcası” diye bahsedilirken, Federe Kürt Bölgesi Başkanı Mesut Barzani de Ergenekoncuların kullandığı tabirle “Barzanigiller” diye aşağılanıyordu.

TKP’nin “Talabani ve Barzani kılıklılar”, “Barzanigiller”, “Celal amcası” türünden söylemleri, Kürtlerin Ortadoğu coğrafyasında çektikleri sonsuz acılardan ve uğradıkları sayısız katliamlardan sonra, en azından katliama uğramadan yaşayabilme olanağına kavuşmasından kaynaklanan hasedin örtülü olarak dışa vurumudur. TKP’nin bu söylemlerinin, resmi ideolojinin temsilcileri ve Kürt düşmanı ırkçı çevrelerin daha düne kadar Barzani, Talabani ve Kuzey Iraklı Kürtler hakkında dile getirdikleri “aşiret reisleri”, “peşmerge kılıklılar”, “Bunlar mı devlet yönetecek?” babındaki ırkçı aşağılamalarıyla birebir örtüşmesi normallik arz etmektedir. Bunda artık şaşıracak bir şey yok.

Bu sözüm ona komünist anlayışa göre, “Barzanigillerin” devlet yönetmesi doğaldır ki oldukça gülünçtür, Kürtler olsa olsa aşiret yönetebilir. Saddam’ın bir tek katliamında bile 182 bin ölü veren (Enfal katliamı, 1988) ve TKP’nin kazanımlarına sahip çıktığı cumhuriyetin Şırnak’ta dışkı yedirdiği (1989) Kürtleri temsil etmek de tabiatıyla “Talabani ve Barzani kılıklılara” değil, “sınıf eksenli mücadele veren” sahte TKP’nin İstanbul’da sıcak koltuklarında oturan merkez komite suratlı şeflerine nasip olacaktır! Aç tavuk rüyasında darı görür, diye buna deseler gerek.

Sosyolog Albert Memmi’ye göre ırkçılık, itham edenin ayrıcalıklarını ya da saldırganlığını haklı çıkarmak amacıyla kendi yararına ve kurbanın zararına fiili ya da fiktif farkları genelleştirip mutlaklaştırarak değerlendirmesidir (Irkçılık, 1992, Hamburg, Almanca baskı). Bu sosyolojik tanım ışığında, TKP’nin Kürtlere yönelik söylemleri ırkçılık payesini fazlasıyla hak etmektedir. Zira TKP’nin değerlendirmeleri, maruz kalan grup için aşağılayıcı ve mahzurludur.

Darbelere karşı olmadığını ve Ergenekon operasyonunun işçi sınıfının, dolayısıyla da Türkiye solunun zararına olduğunu söyleyebilen bir genel sekretere (K. Okuyan) sahip olmuş, darbeci generaller Tolon ve Eruygur’un tutuklandığı Ergenekon operasyonunu “Cumhuriyetin sahipsiz olmadığını gösterelim” şiarıyla Tünel’den Galatasaray’a yürüyerek protesto etmiş (6 Temmuz 2008) ve bu yılın başında yaptığı açıklamada ise Ergenekon operasyonuyla ilgili “sürece karşı herkesi aktif bir karşı koyuş geliştirmeye” çağırmış olan (8 Ocak) statükocu, özgürlük karşıtı ve milliyetçi bir ‘komünist’ partisiyle karşı karşıyayız. Cumhuriyetin bekâsı için İslamcılarla Kürtleri ‘halledecek’ bir darbeden medet uman TKP’nin, K. Irak’taki Federe Kürt Yönetimi’ne karşı duyduğu hınç ve anti-Kürtçü ırkçı söylemleri bu genel çerçeveye cuk diye oturuyor. Doğrusu yakışır.

(26 Mart 2009 tarihli Taraf gazetesinde yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder